Haberler


Telefon ve Tablet Bağımlılığı Üzerine…
  • Yorumlar: 0
  • 07 Eylül 2013 11:38
  • Haber kategori: Çayyolu
  • Ekleyen:
  • Ziyaretler: 2430
  • Son Güncelleme: -/-
  • (Güncel Beğeni 0.0/5 Yıldızlar) Toplam Oylar: 0

Telefon ve Tablet Bağımlılığı Üzerine…

0 0

Bugün Facebook’ta bir arkadaşım özellikle erkeklerin evdeyken tablet ve akıllı telefonla meşgul olmalarını şaka yollu eleştirmiş.

Haksız sayılmaz…

Son zamanlarda akıllı telefonlar ve tabletler insanların dünyasına o kadar girdi ki, bunlarla meşgul olmak birçok kişi için neredeyse bağımlılık haline geldi.

Bu durum, özellikle genç kuşakta ve çocuklarda ciddi sorunlara neden olmaya başladı.

Erkeği, kadını pek fark etmiyor.

Bağımlısı bağımlı.

İleri teknoloji ürünü bu aletler, sosyal hayatın vazgeçilmez bir unsuru oldu.

Ama bunun iyi bir gelişme olduğunu söylemek mümkün değil elbette.

Mesela, bayramlarda bile kimse kimseyi görmüyor artık.

Mesajlaşarak hallediliyor bu iş.

İnsanlar, kalabalıklar içinde yalnızlığı yaşıyor farkında değil.

Diyalog kurmak yerine, klavyeler tıklanıyor.

Herhangi bir ortama girdiğinize bakın çevrenize, hemen herkes elindeki telefonla veya tabletle meşgul.

Bir plajda, bir fuayede, bir restoranda, bir toplu taşım aracında…Hep aynı, çoğunluk elindeki telefonla veya tabletle haşır neşir.

Bazısı mesaj atıyor, bazısı Instagram’a bir şeyler yüklüyor, bazısı Twitter’a bir cümlecik yazıyor veya retweetliyor, bazısı oyun oynuyor.

Evlerde de durum farklı değil.

Her gün bir arada olan eşler, çocuklar birbiriyle Facebook arkadaşı.

Birbirlerinden çok, tabletleri veya telefonlarıyla ilgililer.

Bu konu, geçtiğimiz aylarda Hürriyet Gazetesinin magazin yazarlarının da gündemindeydi.

Onur Baştürk ve Cengiz Semercioğlu bu bağımlılıkla ilgili yazdı.

İşte, Baştürk’ün konuyu hiciv ettiği ve Semercioğlu’nun hali pür melalimizi gözler önüne serdiği o yazıları…

Görüşmesek de like’laşalım / Onur Baştürk - Hürriyet  17. 08.2013

İşten güçten, hayat yoğunluğundan dolayı uzun zamandır görüşemediğiniz arkadaşınızın, “Aşk olsun hiç görüşemiyoruz” sitemine artık şöyle yanıt verebilirsiniz.

ama daha geçen gün Facebook’ta hayvan haklarıyla ilgili bir post’unu Instagram’da sahilde çekilmiş bir ayak fotonu like’ladım. Ayrıca Twitter’daki bir yorumunu retweet ettim. Bunları görüşme saymıyor musun aşk olsun.

Evet, neden olmasın?

Zaten yüz yüze görüşüldüğü o nadir anlarda bile ellerde telefon, sürekli bu üç sosyal mecrayı takip edip durmuyor muyuz?

O halde like’laşma pek ala yüz yüze görüşmenin yerini alabilir.

Eşe dosta, “seni unutmadım canım, valla aklımdasın” mesajı vermenin alternatif bir yolu olarak görülebilir…

Hayatındaki gelişmeleri, nereye gidip ne halt ettiğini fikri takipteyim öpüyorum” un kısaltılmışı şeklinde kabul görebilir.

son yazdığın post’tan anlıyorum ki zaten sağlıklısın depresyonda filan değilsin. Maaşallah her şey yolunda görünüyor” un telepatik bir yansıması gibi içselleştirilebilir.

Üstelik like’laşmak yorucu değil.

Bir klavye hareketine bakıyor.

Yüz yüze görüşmek ise yorucu.

Ortak bir mekan, saat ve gün belirleyeceksin.

Kalkıp gideceksin ve muhtemelen trafikte eziyet çekeceksin.

Sonra o mekanda yiyip içecek, üstüne bir de para ödeyeceksin.

En başta dediğim gibi, yüz yüze görüşmeye otururken zaten garsona sorduğun ilk şey, “internetinizin  şifresi nedir?” sorusu değil mi?

E o zaman? Otur oturduğun yerde.

Selamını like’layarak ver.

Çok sevdiğin biriyse üşenme iki tane de yorum yaz.

Uzun süredir ihmal ettiğin biriyse, yazdığı yorumu başkalarıyla paylaşıp jest yap.

Sonra üstüne bir Türk kahvesi iç, orta. İyi gelir…

Anı yakala! Telefonla…/ Cengiz Semercioğlu- Hürriyet  19.03.2013

Nil Burak, sahnede en güzel şarkılarını söylüyor.

Mekanda masa düzeni kurulu, her masada üç-dört kişi, sahnenin karşısında oturuyoruz.

Bir ara baktım, abartmıyorum salondaki bütün masalarda herkes cep telefonlarıyla uğraşıyordu. Sahnedeki şarkıcıyı dinleyen yok…Yanındakiyle eğlenen yok…Ben de dahil olmak üzere herkes telefonla bir şeyler yapıyor.

Kimi Twitter’a yazıyor… Kimi Facebook’a bir şeyler yüklüyor…Kimi, Vine’a video, kimi Instagram’a fotoğraf çekiyor…

Kimi maillerine bakıyor…Kimi mesajlaşıyor.

Bir süre sonra Nil Burak da isyan etti; “Hay yere batsın sizin telefonunuz” dedi sahneden. Nasıl utandım anlatamam.

Sahnede sanatını icra edene ayıp… Yanındakine ayıp, kendine ayıp…

Anı yaşayan, bulunduğu yerin keyfini çıkaran yok artık. Hemen fotoğraf veya video çekilecek.

Sosyal medyada bir şeyler yazılacak.

O anın keyfi yanımızdakilerle değil, internette yüzünü bile görmediklerimizle paylaşılacak.

Çok sık yapmasam da ben de dahilim buna.

Hepimiz yapıyoruz.

cep telefonlarınız yokken ne yapıyordunuz siz” diye sordu sahneden…

Vallahi bilmiyoruz Nil hanım…Öğrencilerine “Carpe diem (anı yaşa, günü yakala)" diyordu ya Ölü Ozanlar Derneği’nde Robin Williams… Yazık ki onu yapan kalmadı artık.

Paylaş
  • Twitter
  • del.icio.us
  • Digg
  • Facebook
  • Technorati
  • Reddit
  • Yahoo Buzz
  • StumbleUpon

Hiç yorum yok...

Bilgi! Maalesef sadece kayıtlı ve giriş yapmış kullanıcılar yorum gönderebilir. Giriş yapın veya Kayıt olun.