Haberler


Yurtseverliğin Ölçüsü
  • Yorumlar: 0
  • 01 Ağustos 2011 00:00
  • Haber kategori: Çayyolu
  • Ekleyen:
  • Ziyaretler: 1963
  • Son Güncelleme: -/-
  • (Güncel Beğeni 0.0/5 Yıldızlar) Toplam Oylar: 0

Yurtseverliğin Ölçüsü

0 0

Eskiden yurt yerine vatan sözcüğü kullanılırdı. Son yıllarda onun yerini yurt aldı. Yurdunu sevmeyen yoktur. Yurda can feda edilir. Yurt şehit kanlarıyla sulanmıştır... “Bülbülü altın kafese koymuşlar, ‘ah vatanım’ demiş.” türünden güzel bir atasözümüz de var. Savaş sonrasında yazılmış şiirlerden birinden alınan “Kendi vatanımızda vatansızlar gibiydik” dizesi her okuyuşta içimi yakar.

Yurt kavramı “sevmek” eylemiyle bir araya gelince somut çağrışımlar yaratıyor. Soyut diye adlandırdığımız birçok kavramın çağrışımı da öyle değil mi? Örneğin sevmek, soyut bir sözcüktür. Ama neleri sevdiğimizi açıklamamız istendiğinde doğadan, insandan, resimden, müzikten somut örnekler veririz.

Yurt, emek verilerek sevilir. Emek verilmeyen ülke toprakları bayındır değildir, yolu yol değildir, izi iz değildir; üretilenin tadı tuzu yoktur. Emekle beslenmeyen yurt kurumlarının iyi işlediği de söylenemez. Tevfik Fikret, “Vatan gayûr (çalışkan) insanların omuzları üstünde yükselir,” diyor.

Yurtseverliğin ölçüsü sevmek değil, yurdu geliştirip üretken kılmaktır. Biri ortaya atılıp “yurt uğruna canımı veririm,” diye bağırsın, durmadan vatan türküleri çağırsın; toprağını verimli kılmadığı sürece onun yurtseverliği boş laftır. Dağlarda şehit kanı akarken çözüm getirmez laflarla hamasi nutuklar atmanın da yurtseverlikle ilgisi yoktur.

Onlar nutuk atıyor, kan, Mehmetçik’ten akıyor!

Orhan Veli, ince alay yanı ağır basan bir şiirinde bunu dile getirmiştir: “Neler yapmadık bu vatan için! / Kimimiz öldük; / Kimimiz nutuk söyledik.”

Aristoteles, yaklaşık iki bin dört yüz yıl önce söylemiş söyleyeceğini: “İyi bir insan olmakla iyi bir yurttaş olmak her zaman aynı değildir.” İlk bakışta bu sözde mantıksal bir çelişki var gibi gözüküyor. Oysa iki kavramı birbiriyle bağlantılarsak, iyi insanın aynı zamanda iyi yurttaş olmadığı anlaşılıyor. Aristoteles’in düşüncesi, Orhan Veli’nin eleştirel mantığıyla örtüşüyor. İkisi de düşünsel yaklaşımıyla, iyi insan sayılan birçok kişinin iyi yurttaş olamayacağını sezdiriyor.

Belki bilgiyle iyi insan olunur, ama iyi yurttaş olmanın ölçütü, yurttaşlık eğitiminden geçmektir. Her yazısında yurtseverliğin özüne gönderme yapan Yılmaz Dağdeviren, internet ortamında bir olay anlatıyor. Olay, eğitimsel bilinçlenme yönünden de ilginç:

Turgut Özal’ın başbakanlığı döneminde Japon eğitim uzmanları, eğitim düzenimizi incelemek üzere Türkiye’ye gelmiş. Özal’ın, bürokratlarıyla birlikte onları kabul ettiği bir toplantıda Japonlar vardıkları sonucu açıklamışlar:

“Sizin eğitim sisteminizde milli ruh yok!”

Özal, “Nasıl olur?” diye şaşkınlığını belirtince, onlara kendi eğitim uygulamalarını anlatırlar:

“Biz Japonya’da okula başlayacak çocuklarımıza milli ruh şoklaması yaparız. Yavrularımızı hızlı trenlere bindirir, dev fabrikalarımızı, teknoloji merkezlerimizi gezdiririz. Böylece onların, ülkemizin gücüne inanmalarını sağlarız. Sonra da Hiroşima ve Nagazaki’ye götürür, onlara atom bombası atıldıktan sonra ot bile bitmeyen toprakları göstererek, ‘Siz çalışıp bilinçlenmezseniz, az önce gördüğünüz teknolojiyi daha da geliştirme çabası göstermezseniz ülkeniz böyle olur!’ deriz”.

Bürokratlardan biri atılır:

“Ama bizim Hiroşima’mız yok ki!”

Japon uzmanın cevabı tokat gibidir:

“Sizin de Çanakkale’niz var ki, on Hiroşima eder!”

Olayı kaleme alan Dağdeviren’in bu öykücükten çıkardığı sonuç şudur:

“Bizde milli ruh sadece boş laf üretmek, ortalara düşüp bağırmaktır...”

Adnan Binyazar
Cumhuriyet

Paylaş
  • Twitter
  • del.icio.us
  • Digg
  • Facebook
  • Technorati
  • Reddit
  • Yahoo Buzz
  • StumbleUpon

Hiç yorum yok...

Bilgi! Maalesef sadece kayıtlı ve giriş yapmış kullanıcılar yorum gönderebilir. Giriş yapın veya Kayıt olun.