Haberler


ÖZEL GEREKSİNİMLİ BİREYLER - TOPLUMSAL ÖNYARGI
  • Yorumlar: 0
  • 27 Eylül 2011 00:00
  • Haber kategori: Çayyolu
  • Ekleyen:
  • Ziyaretler: 2545
  • Son Güncelleme: -/-
  • (Güncel Beğeni 0.0/5 Yıldızlar) Toplam Oylar: 0

ÖZEL GEREKSİNİMLİ BİREYLER - TOPLUMSAL ÖNYARGI

7 0

Şimdi okuyacağınız yazıyı okurken kendinizi bir an olsun yazıdaki kişilerin  yerine koyun lütfen. Yirmi yaşında genç bir delikanlı ya da bayansınız. Aylarca belki de yıllarca yoğun, sitresli üniversite giriş sınavları hazırlık temponuzdan sonra tam istediğiniz bölüm ve üniversiteyi kazanacak yeterlilikte puan aldınız. Bu başarınız ailede büyük bir mutluluk yarattı. Kendi sevincinize diyecek yok. Kısa süren bir hazırlık aşamasından sonra üniversitenize gittiniz. Hayatınızda herşey yolunda fakat eksikliğini hissttiğiniz bir şeyler var. Tam olarak isim vermekte zorlanıyorsunuz. Bu sevgi, aşk, bir birliktelik olabilir mi? Evet neden olmasın. İşte bu! Çok şanslı biri olmalısınız. Tam da hayatınıza öyle biri çıktı. Tam istediğiniz insan, hayatınızı ömür boyu birlikte geçirmek istediğiniz insan. En güzel yanı da karşılıklı olması galiba. Aynı duyguları belki daha fazlasını karşı tarafında beslediği bir birliktelik yaşıyorsunuz.

 

Öyle güzel geçiyor ki günleriniz tarifi imkansız. Üniversite bitiminden hemen sonra artık ailelerin tanışmasına karar veriyorsunuz. Aileler tanışıyor ve mükemmel bir aile uyumu. Güzel bir düğün, sonrasında balayı. Bu günü öyle çok düşlediniz ki. Birlikte olmaya başladığınız ilk günden itibaren balayı yeriniz hiç değişmedi. Düğünün yapılacağı yerden önce balayını geçireceğiniz ülke ve otele karar verdiniz. Zaten buna uzun zaman önce karar vermiştiniz. Sadece yer ayırttırmak, biletleri almak gibi küçük formaliteler kalmıştı. Ve şansınız hayatınızın her döneminde olduğu gibi yine yağver gitti. İstediğiniz bir otelde yerlerinizi ayırttınız. Düğün akşamının hemen sonrasında uçağınıza bindiniz. Öyle heyecenlısınız ki. Kıyafetleriniz tam mevsimine uygun, herşey yolunda tam da olması gerektiği gibi, tıpkı hayalini kurduğunuz gibi. Uçakta eşinizle konuşuyorsunuz.hayallerinizin artık gerçek olduğunu, bu zamanı ne kadar uzun zamandır beklediğinizi... Tam o sırada kulaklarınıza gelen bir ses. Uçağınızın olumsuz hava koşullarında dolayı rötar yapmak zorunda olduğunu öğreniyorsunuz. Nasıl olur? İmkansız! Belki yanlış duymuşsunuzdur. Eşinize soruyorsunuz. Evet aynı cümleleri kurarak teyit ediyor. Uçaktan inmek zorunda kalıyorsunuz. Hiç tanımadığınız, hayallerinizden çok uzakta bir ülke. Eşiniz de sizinle aynı duyguları paylaşıyor, her zaman olduğu gibi. Ne yapacağınızı bilmiyorsunuz. Çünkü havanın ne zaman düzeleceği belli değil. Suçlu arıyorsunuz. Hava yolu şirketini suçluyorsunuz. Sürekli ama sürekli aklınızda NEDEN  sorusu. Neden bu bizim başımıza geldi neden. Hem de en mutlu olmamız gereken bir günde.Ama o ülkede kaldığınız da bir gerçek. Üzgünsünüz. Ne yapacağınızı bilmiyorsunuz. Büyük  bir şok. Hiç böyle bir durumla daha önce karşılaşmadınız. Daha önce böyle özel bir gününde böyle bir durumla karşılaşan bir arkadaşınız da olamadı ki. Sadece sizin başınıza geldigini düşünüyorsunuz. Hayallerini kurduğunuz balayından ne kadar da uzaktasınız? Ya şimdi şimdi ne olacak?

 

İşte ‘özel gereksinimli’ ya da bilinen adı ile ‘özürlü’, ‘engelli’ ailesi olmak buna benzer bir şey galiba. Severek  bir evlilik yapıyorsunuz. Hayatınızda herşey yolunda. Tek eksik çocuğunuz. Aslında onun için de herşey hazır. Adı, odası, belki kafanızdaki cinsiyeti, kıyafetleri, hayalinizdeki birlikte geçireceğiniz günler, kaşları, gözleri…Ve doğum anı geliyor. Doğumdan çıkıyorsunuz ve odanızda yeni doğmuş bebeğinizi bekliyorsunuz. Tıpkı bir önceki hostesin uçaktaki anonsta söylediği sözlerin oluşturduğu sözler de olduğu gibi doktorun yeni doğmuş bebeğiniz hakkında söylediği sözler aklınızdan çıkmıyor. Şoktasınız. Doktor ameliyat sırasında küçük bir aksilik yaşandığını, kordon dolanması olduğunu, bebeğin oksijensiz kaldığını ve bebeğin ‘zihin engelli’ olabileceğini söylüyor. Bu nasıl olur? İmkansız! NEDEN? Suçlayacak insan arıyorsunuz. Doktoru suçluyorsunuz fakat bebeğin ‘zihin engelli’ olduğu gibi de bir gerçek var. Hala şoktasınız. Şimdi ne yapacaksınız?  Çevrenizde de hiç böyle bir çocuğa sahip insan yok ki. Belki de var ama hep görmemezlikten geldiniz. Belki ‘üzüldüğünüzden’ onu tanımak dahi istemediniz? Ya çevreniz ne düşünür? Aklınızdan bin türlü soru. Ya şimdi ne olacak?

 

Şimdi ne olacak? Karar veriyorsunuz. Artık üzülmek yeter. Belki istediğimiz balayı yeri olmayacak ama birşeyler yapmadan beklemek nafile. Belki bu ülkede de gezilecek, görülecek eğlenilecek yerler vardır diyorsunuz ve kendinize, o güzel ülkeye bir şans veriyorsunuz. Gezi başlıyor. Burası öyle bir ülke ki gezmekle bitmez, hiç tahmin etmezdiniz böyle bir ülke olacağı. Çünkü hiç bu ülkeyi araştırmadınız. Herkesin hayal ettiği bir ülkede, klasik bir balayı planınız vardı. Ülkeyi tanıdıkça daha da sevdiniz. Üzüldünüz, yakındınız zamana acıdınız. Çünkü ÖZEL bir ülke. Ama bu ülkeyi tanımaya karar verdikten sonra anladınız.

 

Şimdi ne olcak? Karar veriyorsunuz. Artık üzülmek yeter. Belki istediğiniz özelliklere sahip bir çocuk olmadı ama birşeyler yapmadan beklemek nafile. Belki bu güzel bebeği görünce, tanıdıkça herşeyin değişeceğine inanıyorsunuz ve kendinize, o güzel bebeğe bir şans veriyorsunuz. Bu öyle bir bebek ki çok saf, tertemiz, korumasız… tıpkı diğer çocuklar gibi. Esasen diğer çocuklardan bir hiçbir farkı yok. Eğer bir fark aranıyor ise öğrenip yapabildikleri ve öğrenmediği için yapamakları var. Tıpkı diğer çocuklar gibi. Eğer bir fark aranıyorsa tıpkı benim ve eşim arasındaki fark gibi. Onun bildikleri benim bilmediklerim. Yani YAŞANTI yani EĞİTİM. Herkes bilmediği şeylerin cahilidir diyorsunuz ve çocuğunuzun eğitimi başlıyor. İşte hem kendinize hem de o güzel çocuğa bir şans verdiniz. Çünkü o ÖZEL bir çocuk. Belki de hayatınızda verdiğiniz en mantıklı karar. Çünkü asıl şimdi herşey yolunda gidiyor. Evladınızı tanıyorsunuz, onu gezmeye görmeye başladınız. Onun yapabildiklerinin farkına vardınız. Meğer ona şans verilse, inanılsa kendi yeterlilikleri kapsamında tıpkı her birey gibi yapabiliyormuş. Kendi kendine yetebiliyormuş. Önemli olan ona bir şans vermek ve inanmak.

 

İşte örneklerde olduğu gibi toplum olarak da yapmamız gereken belki de en önemli şey ön yargıları kırıp empati kurmaktır. ‘özel gereksinimli’ bireylere şans vermek, onlara inanmaktır. Eğitim her insanda olduğu gibi ‘özel gereksinimli’ insanlarda da gelişimindeki en önemli unsurdur. Neden ‘özel gereksinimli’ bireyler kendi kendilerine yetebilir durumda olamasın?  Belki de onları ‘özürlü’ yapan bizim ‘kötü’ düşüncelerimizdir, olumsuz düşüncelerimizdir.

 

Peki toplum olarak neyi bekliyoruz? Onları tanımanın, onlara ve kendimize bir şans vermenin tam sırası değil mi? Belki de bu tür özelliklere sahip insanlar tahmin ettiğimizden çok daha ÖZEL insanlardır. Belki de onlardaki tek ‘ENGEL’ bizlerin olumsuz düşünceleridir.

 

ÖZEM Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezleri

Zihin Engelliler Öğretmeni Emel BOLAT

Paylaş
  • Twitter
  • del.icio.us
  • Digg
  • Facebook
  • Technorati
  • Reddit
  • Yahoo Buzz
  • StumbleUpon

Hiç yorum yok...

Bilgi! Maalesef sadece kayıtlı ve giriş yapmış kullanıcılar yorum gönderebilir. Giriş yapın veya Kayıt olun.