Haberler


‘Evet’ mi, ‘Hayır’ mı?
  • Yorumlar: 0
  • 06 Ağustos 2010 00:00
  • Haber kategori: Çayyolu
  • Ekleyen:
  • Ziyaretler: 2087
  • Son Güncelleme: -/-
  • (Güncel Beğeni 0.0/5 Yıldızlar) Toplam Oylar: 0

‘Evet’ mi, ‘Hayır’ mı?

0 0

1923-50’li yılların ülke ve topluma kazandırdığı ivmede önemli bir süreç yaşa-dığını görürüz. 1946 sonrası demokratik hayata geçişle, (1950-60) iktidar olanlar, gide-rek farklılaşan siyaset anlayışları ve üstyapı güdümlemeleriyle alt yapıdaki gelişmelerin önüne geçerken, toplumu yönlendirecek olan örgüt ve sınıfları etkisiz kılmıştır.

Bir süreç halinde devam eden çekişmeli döneminden sonra iktidara el koyan 12 Eylül yönetimi ve ardından gelenlerce etkisizleştirilen demokratik anlayış ve unsurlar etkisizleştirilmiştir. 

Özellikle sol düşüncenin oluşumunu sağlayan ve demokratikleşmenin temel dinamiği olarak görülen işçi sınıfı, kısmen de olsa küçük burjuvazi, topraksız ve emeği ile geçinen köylüler, kronik işsizler, mevsimlik işçiler,devlet memurları,entelektüeller,satılmış veya satılmamış yazarlar, sanatçılar akademisyenler ve önemli bir varlık teşkil eden laik burjuvazi, demokratik hayatın temel dinamikleri olarak bilinçli toplumu oluşturma ilerlerken, baskıcı yönetimlerce güdümlü bir sınıf halini almıştır.

Yetmişli yıllarda kitleleri yönlendiren ve sivil otorite üzerinde önemli bir baskı unsuru  olan sendikalar,bugün Donkişotluk dahi  yapamamakta,bir zamanlar tencere ve kaşıkla pahalılığı protesto ederken, bu gün tuzu kuru burjuva halinde yerlerinde oturmakta olanlara; bir tarım ve hayvancılık ülkesi olan Türkiye’de, et fiyatları karşısında neden sesiniz çıkmıyor, diye sormak gerekir. 

Ekonomi böyle iken, toplumsal barış adına ortaya atılan açılımlarla bir yere varılamayacağını herkes bilmektedir. Vatandaş hayat pahalılığı ve terör yüzünden yazlık evlerine dahi gidememiştir. “açılımlar” konusu toplumu iyiden iyiye gererken, Habur’dan zafer edasıyla giren  terörist-ler, kovuşturma ve tutuklamalar karşısında geri gitmeye kalkınca, İç İşleri Çakanı olayın sürecini bir kaza olarak nitelemesi manidardır. 

İktidar partisinin, ana muhalefetle ulusal bir koalisyonda buluşması ise, dostlar alış verişte görsün anlayışından başkası değildir. İktidarla muhalefetin bir araya gelmesi elbette ki önemlidir. Lakin sonu belli olmayan ve pro-jeye dayanmayan görüşmeler olsa ne olur, olmasa ne olur? 

CHP’de lider değişimiyle bir çok şeyin değişmeyeceğini  CHP’liler kadar masum vatandaşlarda iyi bilmektedir. Eğer, şişirme bir umutla Kemal Kılıçtaroğlu’nun bir rüzgar yakaladığı tanımlamasında samimi olanlar varsa, onun 23 Mayıs’tan sonraki söylemlerine bakmalarını salık veririz. Gerek gurup toplantılarında, gerekse meydanlarda söylenenler giderek dozunu düşürmektedir. 

Çünkü, CHP’ politika üretememektedir. Adeta iktidar olacağız demekten korkmaktadır. İktidarın söylemlerini izleme ve yanıtlama yorgunudur. Kemal Kılıçtaroğlu genel başkan olduktan sonra kendisine trent kazandırdığı söylenen ve partilileri heyecanlandıran yüzde kırklık hedeflerini “bizim iktidarımızda” diye başlayan söylemlerini unutmuştur. Yoksa, bu çıkışlara yön veren parametreler mi etkisini artırdı diye düşünesi geliyor insanın.

İki aydan buyana konuşulanlar, terör bölgesindeki bir mevzide çekilen fotoğraflar üzerinedir.

Sormak gerekir,Sayın Kılıçtaroğlu benzer bir mevzide fotoğraf çektirmekle ne kazanmıştır? Buda yetmiyormuş gibi; Çevre ve Orman Bakanı,“Boyu kadar siperin arkasında durmuş,” diyerek başbakanla muhalefet lideri arasındaki farkı, “benim babam senin babanı döver” anlayışıyla açıklamaya  çalışırken, bunun adı siyaset oluyor.

Gelinen noktada, işsizlik, terör, dış politikadaki çıkmazlar, üretim, sağlık ve eğitimdeki sorunlar teğet geçilirken sırf batılı dostlara hoş görünmek için yumak halinde ele alınan ve üst mahkemece “ne haliniz varsa görün” kabilinden topluma havale edilen referanduma sağ duyunun vereceği yanıt, hükümeti kurtarma açısından “fren” olmalıdır. 

12 Eylül 2010 Pazar günü demokrasi adına, vatandaşın anlamadığı şekil ve içerikte bir tercih yapılacaktır. “Evet” oyları fazla çıkarsa ne olacağını merak edenlere sözümüz, giderek zayıflayan kuvvetler dengesi içinde hiçbir şeye derman olmayan iktidarın totaliterleşmesine engel olmak ve selameti için “Hayır” demektir. Ayrıntılarını bir kere daha gözden geçirmeniz için aşağıda sıraladık. 

“Evet”le ne mi olacak?

  1. Yürütme, yasama ve yargı siyasi iktidarın eline geçecek.
  2. Siyasi iktidar üzerindeki anayasal denetim kalkacak.
  3. Yüksek yargı, bağımsızlığını ve tarafsızlığını kaybedecek,
  4. İktidar, yargıyı kendine bağlamış olacağı için her türlü keyfi davranışta bulunurken, Anayasa’nın tüm maddeleriyle oynayabilecek,
  5. Hukuk devleti ağır yara alacak, bireysel haklar ve özgürlükler tehlikeye girecek!
  6. Türkiye nefes alamayacak duruma gelecek.

Bir Anadolu deyimiyle; “mala davara zararı yok.” demeyin, bizden söylemesi...

Tuncer KIRHAN
Çayyolu Haber Bülteni
Ağustos - 2010

Paylaş
  • Twitter
  • del.icio.us
  • Digg
  • Facebook
  • Technorati
  • Reddit
  • Yahoo Buzz
  • StumbleUpon

Hiç yorum yok...

Bilgi! Maalesef sadece kayıtlı ve giriş yapmış kullanıcılar yorum gönderebilir. Giriş yapın veya Kayıt olun.