Haberler


DEVLETÇİLİK 3 Alışmakta mıyız?
  • Yorumlar: 0
  • 17 Ekim 2005 17:52
  • Haber kategori: Çayyolu
  • Ekleyen:
  • Ziyaretler: 1980
  • Son Güncelleme: -/-
  • (Güncel Beğeni 0.0/5 Yıldızlar) Toplam Oylar: 0

DEVLETÇİLİK 3 Alışmakta mıyız?

0 0

DEVLETÇİLİK 3 Alışmakta mıyız?
Sekizinci Cumhurbaşkanımız Turgut Özal'ı bir daha bu yazımızda da rahmetle anacağız. Önceki yazımızda belirttiğimiz gibi, rahmetli Özal; giyim kuşamıyla eylem ve söylemleriyle kendine özgü tavır ve üslubuyla kendisinden önce görev yapmış olan başbakanlara ve cumhurbaşkanlarına hiç benzemezdi. Bu davranışlarından hoşlananlar olduğu gibi, doğaldır hoşlanmayanlarda vardı. O nedenle büyük tepkilerde alırlardı, zaman zaman :

1989 yılında Özal cumhurbaşkanı seçildiğinde Silahlı Kuvvetlerimizden bir teğmen, "Sizin cumhurbaşkanlığınıza alışamadım" diye bir telgraf göndermişti köşke. Adını sanını şimdi anımsayamadığımız O Teğmenin, sonunun ne olduğunu, cezalandırılıp cezalandırılmadığını da pek bilmiyoruz. Ancak bu ve benzeri tepkilere karşın Özallardan o çok ünlü ve önemli bir mesaj gelmişti kamuoyuna:

"Alışırsınız!.. Alışırsınız!.."
Sayın Özal düşünce özgürlüğünü kısıtlayan Türk Ceza Yasasının 141 - 142 ve 163. maddelerinin kaldırılmasını istiyor; büyük rakibi sayın Demirel "Konuşan Türkiye"söylemiyle düşünce ve anlatım özgürlüğünden yana tavır koyuyor; din üzerinden siyaset yapanlar, ilk iki maddenin kaldırılmasına karşı olsalar bile, 163. maddenin hatırına yeri gelince konuşmak üzere, o tarihte kutsal susma haklarını kullanı-yorlardı. Aslan sosyal demokratların yıllardan beri savuna geldikleri şeyse, fikir özgürlüğü değil miydi, zaten ? Solun ucunda ise her şey toz dumandı ve bu konuda ne dedikleri de pek anlaşılamıyordu.

O da sizin bizim gibi bir insandı anlamında bir takım söylemleriyle Atatürk'ün bile tartışılacağı bir zemin yaratan rahmetli Özal, durup dururken "Benim teyzem de Kürtçe konuşurdu" diyivermişti. Yine "Ben karşıyım ama Kürt sorunu içinde federasyon bile tartışılabilir." biçimindeki radikal bir söylemi basına yansıdığında ne aslan sosyal demokratlardan,ne koç yiğit ülkücülerden, nede doğru yolcu olduklarını sananlardan da doğru dürüst bir tepkide gelmemişti o zamanlar. Bu tartışmalara insanlarımız yavaş yavaş alışmakta mıydılar acaba?
Yoksa çoktan alışmışlar mıydı ?

Olaya doğru tanı konulamadı:
PKK' nın ilk kent saldırısını başlattığı zaman, rahmetli, "Bu birkaç çapulcunun işi, Devletimiz büyüktür;bu işin üstesinden gelecektir." söylemiyle o zamanlar ya sorunu hafife alıyor; yada vatandaşlara sükunet aşılamaya çalışıyordu. Diğer taraftan Sayın Süleyman Demirel, hükümet kurduğu sayın Erdal İnönü ile birlikte demeç veriyordu, güney illerimizde; "biz hükümet olarak Kürt realitesini tanıyoruz" diye. Sorsalar nedir bu "realite" diye, o zamanlar Onlarda olasıdır ki; anadilde yayın ve konuşma özgürlüğü, güneydoğunun iktisaden kalkındırılması gibi, bir iki masumane kalıplaşmış savları söylerlerdi,kim bilir!.
Bakınız, sayın Başbakanımız bile geçenlerde, "Kürt sorunu" benimde sorunum dedi. Ancak, sorunun ne olduğunu ayrıntılarıyla tanımlamadı. Şu kadarki;bu sorunun daha çok demokrasi ile çözümlenebileceği anlamına gelen ifadelerde bulundu. Sonradan bu "sorun?" denilen şeyin, kimler tarafından içinin nelerle doldurulacağını düşünmüş olmalılardır ki; Tek bayrak, tek millet, tek devlet vurgusunu yapmak zorunda kaldı.

Devlet Hata mı etti?
Rahmetli Özal'ın istemi veya öngörüü, ne yazık ki bu günlerde gerçekleşmiştir,... Kürt federasyonu konuşulmaya tartışılmaya başlanmıştır artık Türkiye de. Hatta daha ilerisi bu konuda hem de Kürtçe yazılmış bir dilekçe TBMM ne sunulmuştur bile...

Şişirilmiş Saddam belasından dünyayı kurtarmak, olmayan nükleer silahlardan arındırarak Irak'a demokrasiyi getirmek savında olanlar, o coğrafyayı kan çiçekleri tarlasına çevirirken, kişisel çıkarları uğruna hiç çekinmeden zehirlerini birbirlerine akıtacak kadar can düşmanı kesilebilen iki aşiret başından kaktüs liderli, gizli, deve dikenli bir Kürdistan bahçesi yaratmıştır, Türkiye'nin böğründe... Hani bizim kırmızı çizgilerimiz vardı o illerde?.. Hani böyle bir oluşumu savaş nedeni sayardık? Devlet mi hata yaptı burada, acaba devleti yönetenler mi? Devletler,devlet adamlarının salt söylemleriyle değil, söylemleriyle örtüşen eylemleriyle büyük devlet olurlar. Devlet adamı olmak içinse, ya söylediğinizi yapacaksınız, ya da yapamayacağınız şeyleri söylemeyeceksiniz. 

Dış Odaklar :
İçinden sıyrılmaya çalıştığımız belaları hep dış güçlere yükleyerek başarısızlıklarımızı başkalarına fatura ediyoruz diye düşünürdük. Biz eskiden anlamakta güçlük çekerdik bu sözünü ettiğimiz dış güçler kimlerdir dış odaklar neresidir. Şimdi anlaşıldı ... Efendim bakınız sözde dostumuz olan batılıların bize önerdiklerine :

Eğer basına yansıyanlar gerçekten söylenmiş ve doğru çevrilmişse, AB - Türkiye Karma Parlamento Komitesi Başkanı Joost Lagedijk, "Avrupa birliği PKK'nın sonu olacak -Kürt aydınları Öcalan ile bağlarını kesmelidir." gibi usa uygun söylemlerinin arkasından, Orhan Pamuk ile ilgili olarak açılmış dava için kendi aklından kuşkuya yer bırakmayacak bir sözcük kullanarak "Aptalca" tanımlamasını yapmıştır. Kabul; zaten çok ünlü olan, ancak Nobel'e aday gösterilmek suretiyle daha da ünlenme arzusu içinde bulunduğu söylenen ünlü bir yazarın düşüncelerini kamuya açıklamasını normal kabul edebilirsiniz. Bunda bir çarpıklık yok.. Hatta bu konuda bizde sizin gibi düşünürüz. Belki yarın görevli mahkemede bu görüşlerinize uygun olarak, sayın Pamuk'un beraatine karar da verebilir . Ama şimdiki hukuk sistemimiz içinde yargı yolu ve yöntemi böyle işlemektedir. Bu yöntem ve sürece saygı duymak zorundasınız. Siz dahil, Türk yargısına hiçbir kimse dil uzatamaz .Herkes yerini yurdunu ve de haddini bilmeli, değil mi ekselansları?! 
Duff neler demiş birde ona bakalım. Duff da kim derseniz önce onu açıklamalıyız. Bu ekselans da yukarıda sözünü ettiğimiz ekselanslarının yardımcısı oluyorlarmış. Buyurmuşlar ki; "...Diyarbakır'da bölgesel otonomiye varacak şekilde merkeziyetçi yapının değişmesi iyi olur. Bunu sadece Güneydoğu için değil diğer bölgeler için de öneriyorum ". 3.Ekim konusunda iyimser olamayan Mister, daha bakın neler ister..." Kemalizm'le mücadele edilmeli, bu eski liderin resimleri kamu binalarının duvarlarından indirilmelidir." 

Açıkça Atatürk' e karşı saygısız ifadeler kullanan bu kişi sonrada "Atatürk büyük adamdı"diye över gibi yapıyor ve de "1920 lerden kalan bir çok devletçi yapı hala duruyor" saptamasının arkasından da , "Atatürk yaşasaydı AB üyeliğini imzalamazdı" gibi aklı çorba eden inciler döktürüyor. 

Atatürk Sağ Olsaydı:
Kendilerini dost gibi sunan bu yabancılara hemen söyleyelim ki; Atatürk yaşasaydı bu günkü haliyle bu AB 'ye girmemizi elbette istemezdi. Düşmanları tarafından bile çağının dahisi diye tanımlanan, O büyük insan, mandacılığı ve her türlü himayeciliği elinin tersiyle itip, tam bağımsızlık benim karakterimdir diyerek, bir ömür boyu ulusal bağımsızlık için savaş vermiştir. Sınıfsız, imtiyazsız kaynaşmış bir kitleyiz ve ne mutlu Türküm diyene söylemleriyle eşit bireylerin oluşturacağı ulusal bütünlüğü kurmaya ve korumaya çalışmıştır. Toplumsal ve bireysel özgürlüklerin yok edilmeyeceği bir ekonomik düzeni özlemiş, özümlemiş, sermayenin uşaklığını gerektiren vahşi kapitalizmi hiçbir biçimde kabul etmemiştir. Ulusumuzun esaretini hüküm altına almayı öngören Sevr antlaşmasını yırtıp, tarihin çöplüğüne atarak, Lozan belgesiyle tarihteki yerimizin şerefli devletlerin kütüğüne tescilini yaptırmıştır.

Atatürk yaşasaydı eğer; elbette, çifte standartların yönlendirdiği, iki yüzlü politikaların oluşturulduğu, sözde dostluk adlı cilalı tepsilerinde hala tarihin derinliklerinden gelen kin ve nefretlerin servis yapıldığı, bazılarınca Hıristiyan damgası ve ağırlığı her fırsatta anımsattırılan bu kulübe girmemizi elbette istemezdi... O Avrupa medeniyetini değil,çağdaş uygarlık düzeyini hedef seçmiş, çağdaş bir insandı. Lagedijk'lerin, Duffi'lerin fikri düzeyinde kalmış AB’nde ne işi olabilirdi ki?

Yine O Eller:
Bir aile ile çok değerli dostluğumuz var, kırk yılı aşkın... Birbirimize gardaş, bacı diye sesleniriz. Bunlardan erkek olanı Hekimhan İlçesinden bir Türk aileden, hanım ise Bahçesaray İlçesinden bir Kürt aileden geldiklerini söylerler. Aslan gibi bir oğulları var şimdi 38 yaşlarında. Bir dünyalar tatlısı kızla evlendi; sanırız İzmir dolaylarından bir Türk aileden gelir gelinimiz. Ve de bunların bir yavrusu var melek misali, ilköğretimde okuyor şimdi.Adı gerekir mi bilmemem İsimler önemli değil bizce. Diyoruz ki, ağzımızdan yel alsın , hadi bir an için diyelim ki; federasyonu kabul ettik, topraklarımızı ayırdık, bizim gardaş Türkistan da kaldı, bacımız Kürdistan' a gitti, bizim delikanlı hangi yöne gidecek, ya daha ilköğretimdeki yavru Türk müyüm, Kürt müyüm diye bu federasyonculara bir soru sorsa acep, nasıl akla uygun bir yanıt verecekler ? Etmeyin bu iki kavim iç içe bin yıldır beraber yaşamış ve ATATÜRK'ün birlikte yaşam felsefesine uygun ulusalcılık anlayışıyla ve anayasal vatandaşlık bağlarıyla bağlı eşit insanları yaşayacağı bağımsız bir devlet kurmuşlar.

Yine diyelim ki soykırım savını kabul ettik, doksan yıl önce geçmiş bir olayın günümüzde allanıp pullanıp yeniden tarih sahnesine çıkartılması kimin işine yarıyor, kimin değirmenine su taşıyor acaba? Diyasporadaki Ermeniler kendi yurtlarına, Ermenistan'a bile dönmeden kapitalist dünyanın nimetlerinden yararlanıyor uzak ülkelerde . Bir yandan da kabuk tutmuş yaraları kaşıyor ve soykırım şarkıları söylüyorlar. Silah ticaretinden çöplenen fırsat düşkünü olamazlar mı bunlar. Biz 57. yedek subay adayı olarak Balıkesir Ordu donatım Okulunda eğitim gördük 1961 yılında. Ermeni asıllı iki arkadaşımız vardı, Antradit ve Hırayır adlarında. Türkiye vatandaşı olmaktan gurur duyarlardı. Bir olanak doğdu, buradan onlara saygı ve sevgilerimizi yollayıp, selam olsun diyoruz tüm içtenliğimizle...

Bir tarafta sözde bir ermeni soykırımı, bir tarafta yapay bir Kürt sorunu, bir tarafta Kıbrıs damgalı bir Rum sorunu yaratılarak, dün dedelerinin dayatmaya çalıştığı Sevri bu gün torunları yeniden gündeme taşıyor diye düşünenlere hak vermemek mümkün mü ? Tam yeri geldiği için buraya Neyzen Tevfik' den bir dize koyacağız.

Türkü yine o türkü, sazlarda tel değişti.
Yumruk yine o yumruk bir varsa el değişti.
Ulusumuza bugün AB bahanesiyle Sevr koşulları yine dış odaklar tarafından dayatılırken, İngiliz Muhipleri ile Amerikan mandacıları gibi eski sevda kalemleri, demokrasi ve özgürlük çığırtkanlıklarıyla onlara destek veriyor. İşte bu bize baltayla kesilen ulu çınarın ağıtını anımsatıyor. Çınar diyormuş ki, kestikleri için bedenim acımıyor ama baltanın sapı bizden diye ağlıyorum .
Tamam 1915 yılındaki Ermeni tehcir olayını tartışalım. Tartışalım tartışmasına da, o acı olaylarda yaşamını yitirmiş binlerce Ermeni yurttaşlarımızla birlikte köy meydanlarında, camilerde yakılmış binlerce Türk-Kürt Müslüman yurttaşlarımızı da unutmayalım. Daha yakın bir geçmişte seksene yakın masum Türk görevli ve diplomatının, çoğu Avrupalı dostlarımızın ülkesinde asala kurşunlarıyla can verdiklerini de anımsayalım.

Bizde demokrasiden yanayız kuşkusuz. Ülkemizde her türlü özgürlük havası olsun ki, doya doya içimize çekelim. Ama bunun için her şeyden önce insanların özgür bir ülkesinin, bağımsız bir devletinin, bir ülkü etrafında birleşmiş bir ulusunun olması gerekir diye düşünürüz. 

Sanki Türkiye bir sömürge ülkesi, yukarıda belirtilen herzeleri yiyen sözde Avrupalı dostlarımız, birer sömürge valisi edasıyla bize küstah talimatlar yağdırıyor. Ne yapalım yani; AB sevdasına ne söylerlerse eyvallah diyip, hepsini sineye mi çekelim?.. Altı yüz Rum için, yetmiş milyonluk Türkiye ye her fırsatta şamar atmaya çalışan hayasızlara hiç ses çıkarmayalım mı? Göz bebeğimiz Atatürk'ümüze ve onun kurduğu şanlı cumhuriyetimize ve onun şerefli ordusuna saygısız ifadeler kullanmalarına aldırmayalım mı? Yoksa demokrasi adına, özgürlük adına tüm bu söylem eylem ve tavırlara alışırız, alışmalıyız mı, diyelim? 
Yalandan deli olmayalım, adını açıkça koyalım; neye nereye kadar alışacağız; kime neyi vereceğiz. Adına ister realite,ister sorun deyin; ne anadilde yayın ne konuşma özgürlüğü ne de güneydoğuya ekonomik yatırımdır son hedef; açıkça, radikal Kürtçüler Güneydoğumuzdan toprak istiyor, ayrı bir devlet kurmak için. Hele soykırımı bir kabul edin de arkasından geleceklerin ve son isteğin ne olacağını bir görün tatlı su aydınları, tapınakları yıkılmış eski tüfek fetvacıları, kerametleri kendilerinden menkul bilim adamları...

Yurtsever siyasetçilerimizle vatandaşlarımız uyanık olmalı, Devletimiz güçlü durmalı bu günlerde .. Bütünce kalmalıyız kendi yumruğumuz gibi. Gerektiğinde tartışırız; girebileceksek AB yede gireriz; başımız dik olarak.. Elbette Türkü,Kürdü Lazı,Çerkezi Ulusça çıkarımız neredeyse orada birleşiriz; ama yabancıların merhametine sığınmadan ve asla onların oyunlarına gelmeden .

Paylaş
  • Twitter
  • del.icio.us
  • Digg
  • Facebook
  • Technorati
  • Reddit
  • Yahoo Buzz
  • StumbleUpon

Hiç yorum yok...

Bilgi! Maalesef sadece kayıtlı ve giriş yapmış kullanıcılar yorum gönderebilir. Giriş yapın veya Kayıt olun.