Haberler


2010’a girerken…
  • Yorumlar: 0
  • 31 Aralık 2009 00:00
  • Haber kategori: Çayyolu
  • Ekleyen:
  • Ziyaretler: 2064
  • Son Güncelleme: -/-
  • (Güncel Beğeni 0.0/5 Yıldızlar) Toplam Oylar: 0

2010’a girerken…

0 0

2009 yılının hiç bir yönüyle iyi geçmediğini hepimiz biliyoruz. Ulusal sorun olarak gündemde duran ve giderek siyasallaşan terör, son günlere kadar rutin bir hal içinde canları yakarken, önü alınamayan trafik terörü, işsizlik, siyasi çekişmeler adeta günlük yaşamın bir parçası oldu.

2009 yılında trafik kazalarında ölenlerin sayısı, otoyollardaki iyileşme ile orantılı olarak artarak adeta bir savaş sonrası rakamlara ulaştı.Yılın on bir ayındaki trafik  kazalarında ölenlerin  sayısı, 2 bin 796 iken, bu rakamlara, sadece Aralık ayı başında geçirdiğimiz dört günlük kurban bayramı’nda ölen  81 kişiyi de ilave edersek, Irak savaşında ölenlerin iki üç katı bir rakam ortaya çıkmaktadır. Trafik kazalarının zararı bununla kalmayıp, meydana gelen kazalarda 250 bin kişi çeşitli şekillerde yaralanırken, bir o kadarda insan yaşayacağı travma ile baş başa kalmıştır.

Siz, böyle bir kazadan yaralı olarak çıkmanın ne olduğunu yaşadınız mı? Bilemem, ama dileriz yaşamazsınızda, peki kazalarda meydana gelen  milyarlarca liralık maddi kayba ne dersiniz?

Çözüm, Avrupa standartlarındaki yollara kavuşmakta olmayıp, Avrupa standartlarında araç kullanmaktan ve içimizdeki trafik canavarının esiri olmamaktan geçtiğini bilmektedir.

Bunun nedenleri bellidir.

Bunun nedeni kural bilmezlik ve bilinçsizliktir.

Kurban bayramı günlerinde sokaklarda ve yeşil alanlarda yaşanan manzaraları hatırlarken,  birlik ve bütünlük içinde yaşama fenomeni olan  bayramların tadı iyiden iyiye kaçtı demek geliyor içimizden. Bayram diye elindeki satırla, koşturan hayvanın bacaklarını kesen canileri izleyen çocukların yaşadığı travmayı hangi yetkili duyarlılık içinde yaşamıştır, diye düşündünüz mü hiç...

Kendini bilmez güruhun, göçebe kültürüyle mezbahaya çevirdiği güzelim yeşil alanları  kana bularken, bayramlar arada bir aklımıza gelen çocukluk aşkları gibi buruk bir tebessümle yaşanır oldu. 

Toplumsal yaşamımızda gelenekselliği, dayanışmayı ve sevgiyi pekiştirecek olan bayramlar giderek bir vahşete dönüştürülmektedir.

Oysa, bayramlar semavi dinlerden öncede, insanlar arasında dirliği, temizliği, dayanışmayı, ulus olmayı, daha da önemlisi sevgi ve kardeşliği, paylaşmayı amaçlayan geleneksel bir kültür ve yaşam biçimidir.

O halde, çevresel kirlenmeye koşut olarak yozlaşan bu vurdumduymazlığın sorumluları kimlerdir. Güzelim değerlerimizi, çevremizi kirleten yada yıpratan anlayışa kim dur diyecektir.

Bayram adı altında sokaklarda dana kovalamalar, aç gözlü, erkek ve kadın etoburlar ne zaman türediler. Büyük şehirlerimizi büyük bir köy görünümüne sokan kimlerdir.Bunlar bilmezler mi ki,kentlerde, yaşamak, belli kuralları gerektirir, dünyanın her yerinde de aynıdır. Şimdi, o eli satırlı babayiğitlerle hanımağalara sormak gerekir;  Avrupa kentlerinin birinde, bırakın sokağı,acaba ormanda, dana değil de,  tavuk falan kesebilir misiniz?

İnanışa göre İbrahim peygambere, adak olarak gökten inen koçun yerini, ticari abartı ve yozlaşma ile kaçan danalar ve onları kesip yemek için koşturan iki ayaklı danalar aldı.

Damak zevki için, sekiz kiloluk kuzuları kesen biziz. Süt dana eti için erken kesim  yaparak ülkenin et varlığı kaybeden biziz.

Bir çok Doğu Avrupa ülkesinde, atıkların değerlendirilmesiyle etin değeri sıfıra indirilmişken, et fiyatlarını tırmandıran yine biziz.

‘Biz ne zaman adam oluruz’ diyen yazarın kulaklarını çınlatırken, İ. Gandi’nin bir sözüyle noktalayalım.

“Eğer bir topluluk uykuya dalmışsa onu uyandırmak  kolaydır.

Eğer bir topluluk uyuyor gibi görünüyorsa, onu uyandırmak imkansızdır.”

Yeni yılda yeni umutlar hepimizin olsun.

Tuncer Kırhan / Çayyolu Haber

Paylaş
  • Twitter
  • del.icio.us
  • Digg
  • Facebook
  • Technorati
  • Reddit
  • Yahoo Buzz
  • StumbleUpon

Hiç yorum yok...

Bilgi! Maalesef sadece kayıtlı ve giriş yapmış kullanıcılar yorum gönderebilir. Giriş yapın veya Kayıt olun.