Haberler


Hayvan Hakları...
  • Yorumlar: 0
  • 07 Temmuz 2007 15:32
  • Haber kategori: Çayyolu
  • Ekleyen:
  • Ziyaretler: 2031
  • Son Güncelleme: -/-
  • (Güncel Beğeni 0.0/5 Yıldızlar) Toplam Oylar: 0

Hayvan Hakları...

0 0

Önceki yazımızda insan haklarından söz etmiş ve bir sonraki yazımızda hayvan sevgisi ve onların haklarına değineceğimizi belirtmiştik. Dünyamızın ötesinde, evrenin başka galaksilerinde yaşamakta olan başka insanlar da var mı pek bilemiyoruz; ama dünyamızdaki tek canlı varlığında salt insan olmadığını çok iyi biliyoruz. Dünyadaki yaşamın asli sahipleri arasında insanlarla birlikte hayvanlarlar ve bitkilerde bulunmaktadır.Kabaca bir ayırım yapacak olursak insanın dışında yürüyen, yer değiştirebilen veya sadece kımıldayabilen canlılara; aslandan kaplana, attan deveye, koyundan keçiye, kediden köpeğe, kurttan kuşa, bitten pireye, balıktan amipe, börtü böceklerden hatta bakterilerden virüse kadar geniş bir canlı topluluğuna hayvan diyoruz. Dahası bazı bilim adamları insan için düşünebilen veya gülebilen ekini kullanarak onları da canlılar gurubunda hayvanlar tanımlamasının içine koymaktadırlar. Böylece canlıları, hayvanlar ve bitkiler olarak ikiye ayırmaktadırlar. Yeri gelince bitki haklarından da söz edeceğiz kuşkusuz; ancak bu yazımızın konusu hayvan hakları ile sınırlı tutulmuştur. .

Hayvan hakları:
Hayvan haklarının tanımını hayvanların yapması,ilkelerini saptaması olanaklı mıdır.? Bizce hayır... Çünkü insanoğlu bu dünyanın en şerefli yaratığı ve tek aklını kullanabilen canlı türü olduğu için bu dünyaya nizamat sağlama onun sorumluluğunda ve yetkisinde olmalıdır?! 

Hangi hayvan nasıl yaşayacak, soyu ne kadar sürdürülmeli, türleri nasıl korunmalı; ona insanoğlu karar verecek …

Balıklar ağlarla mı, oltalarla mı, yoksa dinamit ya da trollerle mi avlanacak; ona yine insanlar karar verecek …

Özel yöntemler ve özenle yetiştirilip sonra ulusal parklara bırakılan ceylanlar, karacalar, yaban keçileri, hatta ayılar kurtlar ve de filler hangi mevsimde hangi silahlarla vurulup avlanabilecek; işte ona da insanlar karar verecek …
Kutuplarda foklar kalın tahta sopalarla mı yoksa demir çubuklarla mı başlarına vura vura katledilecek; kuşkusuz ona da insanoğlu karar verecek …

Bu ne sevgi ah !..
İnsanlar öylesine hayvan sevgisiyle dopdolular ki; biri birlerine sevgilerini sunarlarken bile çoğu kez hayvana özgü benzetmeler yaparlar.
Adam sevgilisine bir buse kondurduktan sonra fısıldayarak, "benim minik kuşum" der. Kadın baygın bakışlarıyla ve hemen hayvanca bir övgüyle bunun karşılığını verir: "aslanım benim " diye … Kadında işve naz kısrakçadır; erkekte albeni, cinsel güç bağaca ya da aygırcadır... Şarkılar yapılır kanaryalı bülbüllü, zarif kadınlar için ve yine o kadınlar için erkekler vuruşur koçlar gibi..
Edebiyatında insanın, sevgiler ve övgüler hayvanlar üzerindense çoğu kez, yergiler ve sövgülerde hayvanlar üzerinden yapılır elbette. İnsanoğlu bu tür gereksinimini karşılamakta, anılan hayvan olarak anıran zavallı ve onun çocuklarını kullanır çoğunlukla. Ha bir de soyunu sopunu ite benzetmek vardır; insanların biri birine karşı hakaret jargonlarında.

İt diyince anımsadık; bir önceki yazımızda sözünü ettiğimiz Çayyolunun başıboş köpeklerinin barınağı dağıtılmış. Üç yüz dolayında köpek görece daha iyi koşullu Çankaya Belediyesinin kurduğu barınağa taşınmış. Elli kadar köpekse dağa kaçmış. Şimdi o zavallılar, ne yer ne içerler acep? İt sözcüğü çok itici ve aşağılayıcı gibi geliyor da; köpek dediğimiz zaman biraz hafifliyor mu ne hakaretlerin yükü? Ya üzüm, zeytin, şeker, karanfil, fındık, gibi çiçek isimleri yada gıdaca değerli isimler koydukça köpeklerimize, daha mı bi cana yakın oluyorlar acep? Bazen kontes, baron, barones, marki gibi unvanlar verdikçe, sevgi basamaklarında daha çok yükselme olanağını mı sağlıyoruz köpeklerimize? Fifi, coni jak, sezar gibi yabancılara ait adlardan koyarız da köpeklerimize kendi isimlerimizden neden hiç koymayız ki… Evin köpeğiyle hane reisinin veya hanımefendisinin adaş oluşları biraz ayıp mı kaçar?! Ama kedilere kendi isimlerinden ad koyar bizim insanımız aile boyu. İnsanoğlunun değer yargıları katında nankör sarmanın, sadık fındıktan rütbesi daha mı yükseklerde acaba, ne dersiniz? Biz o kanıda değiliz. Büyük kedilerden en soylu ve en güçlü olduğu kabul edilen aslanları belgesel filmlerde izlerseniz eğer, kendinizin aslana benzetilmesinden herhalde kıvanç duymaz, onurlanmazsınız. Aslan yatağından belli olur derler ya inanmayın, onun yatağı da aslında diğer hayvanlarınkinden daha temiz değildir. Onun atıklarını diğer çöpçü leşçiler kaldırıyor mide ve kursaklarına. Aslanlar avlarına yiğitçe değil sinsice yaklaşıyor. Tek başına oldukları zaman,sırtlanlardan bile çekiniyorlar. Hele bu hayvanların erkekleri öylesine rezil ki, dişisinin bucak bucak sakladığı kendi yavrusunu arayıp buluyor ve evet resmen oturup yiyor. Salt karnını doyurmak amacıyla da değil üstelik… Neyse burada anlatmak yakışık almaz

5199 sayılı yasa: Biz bir belgesel tadında kaptırdık götürüyorduk yazıyı; oysa Hayvan Hakları Yasasından söz etmemiz gerekmektedir.. Dedik ya hayvan hakları, onun amaç ve ilkeleri hayvanlarca yapılacak düzenlemelerle değil, insanlar tarafından yapılacak yasalarla sağlanacaktır. Çağdaş dünyaya uyum bağlamında ve özellikle AB müktesebatına koşut olarak düzenlemiş olan 5199 sayılı HAYVAN HAKLARI YASASININ birinci maddesinde bakınız nasıl da anlamlı bir amaç saptanmıştır. 

Amaç
MADDE 1. - Bu Kanunun amacı; hayvanların rahat yaşamlarını ve hayvanlara iyi ve uygun muamele edilmesini temin etmek, hayvanların acı, ıstırap ve eziyet çekmelerine karşı en iyi şekilde korunmalarını, her türlü mağduriyetlerinin önlenmesini sağlamaktır:
Sonra ilkeler belirlenmiş ve denilmiştir ki anılan Yasanın 4.maddesinde "Bütün hayvanlar eşit doğar ve bu Kanun hükümleri çerçevesinde yaşama hakkına sahiptir." Ne kadar güzel bir düşünce değil mi? Bütün hayvanların insanlar gibi yaşam haklarının bulunduğunu dahası eşit olarak doğduklarını(?)kabul etmişiz. Bu madde ile ayrıca. "Evcil hayvanların türüne özgü hayat şartları içinde yaşama özgürlüğüne sahip oldukları, sahipsiz olan hayvanların dahi sahipli hayvanlar gibi yaşamlarının desteklenmesi" de vurgulamıştır 
Yasada hayvanların korunmaları bağlamında daha da önemli önlemler bulunmaktadır. Örneğin Valilerin başkanlığında yerel yönetimlerinde katıldığı "İl hayvanları koruma kurulu "nun oluşturulması ,yasaya uymayanlara ceza yaptırımlarının uygulanması, uygun bulduğu kişi veya kuruluşlara gerektiğinde devredilebilecek denetleme yetkisinin Çevre ve Orman Bakanlığına tanınmış olması, ev ve süs hayvanlarının korunması için bütçeden mali destek sağlanması gibi..

Sevgi mi, çıkar mı?
Aklımıza düşüveren ilginç bir soruyu sizlere de soralım: Ev ve süs hayvanlarını beslemek bir sevgi bağı mı, yoksa bir çıkar ilişkisi midir? Bizim yanıtımız ikinci şıktan yana ne yazık ki… Yaşamın tüm çıkarları salt, somut kazanımlardan ibaret değildir diye düşünüyoruz. Beklenmek, dertleşmek,acıyı ve yalnızlığı paylaşmak, kendisine saygı duyulmasını istemek ve itaat edilmesini sağlamak gibi, daha nice manevi çıkarları bulunmaktadır insanların. Gerçek sevgide, çıkar beklentisi olmamalı. Gerçek sevgide, sevgili mutlu edilmeli öncelikle… Sevgi sözcüğünün içi özveriyle doldurulmazsa eğer, anlamsız söylemler salıncağında öylesine asılı kalır,bomboş…İthal mamalarla da besleyip, ne kadarda iyi baksak; balıklar akvaryumda,kuşlar kafeste, kedi ve köpekler evde tutsak oldukça, mutlu olamazlar gibi geliyor bize. En iyisi Orhan Veli'nin bir şiiriyle bitirmektir bu yazıyı.

Kuyruklu Şiir
Uyuşamayız, yollarımız ayrı; 
Sen ciğercinin kedisi, ben sokak kedisi; 
Senin yiyeceğin, kalaylı kapta; 
Benimki aslan ağzında; 
Sen aşk rüyası görürsün, ben kemik. 

Ama seninki de kolay değil, kardeşim; 
Kolay değil hani, 
Böyle kuyruk sallamak Tanrının günü.

Paylaş
  • Twitter
  • del.icio.us
  • Digg
  • Facebook
  • Technorati
  • Reddit
  • Yahoo Buzz
  • StumbleUpon

Hiç yorum yok...

Bilgi! Maalesef sadece kayıtlı ve giriş yapmış kullanıcılar yorum gönderebilir. Giriş yapın veya Kayıt olun.