Haberler


Diş Eti Hastalıklarıyla Savaş; Dişlerimizi Nasıl Korumalıyız
  • Yorumlar: 0
  • 05 Temmuz 2007 15:30
  • Haber kategori: Çayyolu
  • Ekleyen:
  • Ziyaretler: 1858
  • Son Güncelleme: -/-
  • (Güncel Beğeni 0.0/5 Yıldızlar) Toplam Oylar: 0

Diş Eti Hastalıklarıyla Savaş; Dişlerimizi Nasıl Korumalıyız

0 0

Ağız boşluğu karakteristik doğal özellikleriyle milyonlarca bakteriyi kolaylıkla barındırabilen oldukça yoğun bir ortam.. Dişlerimizi itina ile fırçalayıp diş fırçamızı yerine koyduğumuz andan itibaren ilk onbeş dakika içinde yapışkan, renksiz bir film tabakası şeklinde yeniden dişlerimiz üzerinde oluşmaya başlıyor.. Biz bu tabakaya dişeti hastalığının etkeni bakteriyel dental plak adını veriyoruz. Düzenli olarak dişler üzerinden uzaklaştırılmadıkları sürece, dişetinde iltahabi değişimlere; dişetlerinde fırçalarken kanama, ağızda kötü tat hissi, ağız kokusuna, müdahale edilmedikleri süre içinde dişi çevreleyen destek dokularda (kemik ve bağ dokusu) yıkımlara ve dolayısıyla desteksiz kalan dişin sallanıp kaybına neden olmakta...Ancak pek çok vakada belirli düzeylerdeki dişeti hastalıkları, günde üç kez gerçekleştirilen diş ipliği ve ara yüz fırçalarının da eşlik ettiği düzenli diş fırçalama alışkanlığı ve yılda iki kez diş hekimine ziyaretle edinilecek profesyonel yaklaşımlarla önlenebilmekte ve ancak bu tutumla dişlerimiz ömür boyu sağlıklı olarak ağızda kalabilmekte...

Dişeti Hastalığı Nedir ?
En geniş anlamıyla dişeti hastalığı terimi bakteriyel büyümeyi, dişi çevreleyen ve destekleyen dokuların yıkımına sebep olan faktörlerin oluşumunu ifade etmektedir. Dişeti hastalığı belirttiğimiz üzere bakteri plağı ile başlar, dişler üzerinden uzaklaştırılmadığında 24 saat gibi kısa bir süre içinde tartar (kalkulus) adını verdiğiz diş taşı formuna dönüşür. Tartarın diş yüzeyinden uzaklaştırılması profesyonel temizlikle mümkün olmaktadır. Gingivitis ve periodontitis dediğimiz terimler diş eti hastalığının başlangıç ve ileri iki temel aşamasını ifade etmektedir. Her aşama diş hekiminin klinik muayenede bulgulayabileceği bir durumdur. Her ne kadar gingivitis periodontitise geçiş yapar ise de, her gingivitis için bu geçerli değildir. Gingivitisin en erken klinik belirtileri dişetlerinde gevşeme, diş-dişeti uyumunun bozulması gibi yapısal değişiklikler ve renk değişikliğidir. Dokular genellikle kırmızı parlak ve ödemlidir. Bu safhada dişlerde hareket bulgulanmaz. Hastalık bu aşamada kalabileceği gibi patojenik plak bakterilerinin varlığını sürdürmesi ile diş-dişeti birleşim noktasında ataçman kaybı dediğimiz yapışıklığın kaybı ve cep oluşumu söz konusu olur. Bu durum artık periodontitis olarak isimlendirilir. Vücudun immün sistemi bu hastalıklı cep içinde çoğalıp yayılan bakteriye karşı savaşını sürdürür. Bakteriyel toksinler ve vücudun kendi enzimleri birbirleriyle mücadele ederken aslında bir yandan da dişi çevreleyen destek kemik ve bağ dokusunda da yıkım meydana getirmektedir. Hastalık ilerledikçe oluşmuş cepler derinleşir, buna bağlı daha fazla kemik ve yumuşak doku hasara uğrar. Bu durumda, artık dişler daha fazla kemik ve yumuşak doku desteği bulamayınca, hareketli hale gelir ve dişte herhangi bir patoloji söz konusu olmaksızın diş kaybı söz konusu olur. Teşhiste, klinik muayenede dişetlerindeki yapısal değişimler, kanama varlığı, derecesi, cep derinliği ölçümleri, dişlerde hareket ya da duyarlılık varlığı, alt ve üst çenenin doğru kapanış ilişkisi değerlendirilir. Panoramik radyografiler, ağızdaki tüm dişleri kemik desteği yönü ile de ortaya koyduğundan teşhiste yardımcı olabilmektedir. 
Bu değerlendirmeleri takiben, konuyla ilgili diş hekimi dişeti hastalığının tipi ve düzeyine uygun tedavi seçeneğini belirleyecektir.

Tedavi
Tedavinin temel amacı enfeksiyonu kontrol altına alarak hastalığın ilerlemesini önlemektir Düzenli olarak dişleri fırçalama, diş ipliği kullanımı da tedavinin bir parçasıdır. Burada unutulmaması gereken fırçalamanın amacının gıda artıklarından kurtulmak değil, bakteri plağını uzaklaştırmak olduğudur. 
Bizim küretaj adını verdiğimiz; hastalıklı dokunun enfekte olmuş cep içerisinden uzaklaştırılması prensibine dayalı seçenek, cerrahi olmayan tedavinin başında gelir.
Flap operasyonu, kemik greflerinin, yumuşak doku greftlerinin uygulanımı, yönlendirilmiş doku rejenerasyonu adını verdiğimiz uygulamalar ile kemiğe ait cerrahi teknikler, dişi çevreleyen destek dokuların rejenerasyonuna ilişkin uyguladığımız diğer tedavi seçenekleri arasında yer almaktadır.
Dişeti Hastalığına Etki Eden Diğer Potansiyal Faktörler
Sıgara Tüketimi; Dişeti hastalığının ilerlemesinde belirgin risk faktörleri arasında yer aldığını belirten görüşler mevcuttur.Sigara içenlerde içmeyenlere oranla 7 kat daha fazla periodontitise rastlandığı rapor edilmiştir. Ayrıca kimi cerrahi tedavilerdeki iyileşme sürecini 
sigara olumsuz etkilemektedir.
Hormonal Değişimler; Özellikle büyüme ve gelişim dönemindeki bireylerde dişetleri daha hassas ve gingivitisin gelişme olasılığı daha yüksektir. Hamilelikte de dişetlerinde farklı yapısal değişimler izlenebilmektedir. (pyojenik granüloma- hamilelik tümörü)

Stres; İmmün sistemin bakteriyle mücadelesini baskılayıcı rol oynayabilir.
İlaç Kullanımı; Kimi ilaçlar tükrük akışını baskılayarak gerek dişeti gerekse dişlerde olumsuz etkilere neden oluşturabilmektedir. Difenilhidantoin gibi kimi antikonvülzan ilaçlar ya da nifedipin gibi antiangina ilaçlar dişeti hiperplazisi dediğimiz aşırı dişeti büyümelerine neden olabilmektedir.
Kötü Beslenme Alışkanlığı; İmmün sistemin enfeksiyonla mücadelesinde kısıtlayıcı rol oynar.Şekerli gıdaların aşırı tüketimi ağızdaki asiditeyi ve buna bağlı bakteri üremesini hızlandıracaktır.
Hastalıklar; Kanser ya da kimi immün sistem hastalıkları dişetinin sağlıklı durumunu etkileyebilmekte, hatta kimi zaman erken tanıda belirleyici olabilmektedir. Şeker hastaları dişeti hastalığının gelişmesinde yüksek risk grubu teşkil etmektedir. Aynı zamanda var olan dişeti hastalığı durumunda şeker hastalığının seyrinin olumsuz etkilenebileceğine dair görüş bildirilmektedir.
Diş Sıkma ve Gıcırdatma Alışkanlığı; Dişi çevreleyen destek dokulara aşırı kuvvet iletimi sonucu var olan dişeti hastalığının yarattığı yıkıma katkı sağlayıcı rolünden söz edilmektedir.
Sonuç olarak mikroorganizmaların varlığı gerek dişler gerekse dişi çevreleyen destek dokularda yarattığı etkilerle ağzımızın tadını yeterince kaçırmakta !!... Bilinen en basit çözüm yolunu ihmal etmek, yalnızca kötü ağız kokusu yapmakla kalmaz, gelecekte çevre dokuları da derinden rahatsız eder !!. Önlem almak lazım sağlıklı, mutlu gülüşler için...

Sevgiyle kalın,
Dr. Deniz Kaynak Kaynaklar;

1. Clinical Periodontology Carranza Newman 8th Edition
2. http://www.fda.gov/fdac/features/2002/302-gums.html
3. http://www.whitersmile.co.uk/info.htm

Paylaş
  • Twitter
  • del.icio.us
  • Digg
  • Facebook
  • Technorati
  • Reddit
  • Yahoo Buzz
  • StumbleUpon

Hiç yorum yok...

Bilgi! Maalesef sadece kayıtlı ve giriş yapmış kullanıcılar yorum gönderebilir. Giriş yapın veya Kayıt olun.