Haberler


Ankara; Şehircilikte Arabesk Değil, Araplaşan Bir Yozlaşma İçindedir.
  • Yorumlar: 0
  • 18 Kasım 2008 12:12
  • Haber kategori: Çayyolu
  • Ekleyen:
  • Ziyaretler: 1885
  • Son Güncelleme: -/-
  • (Güncel Beğeni 0.0/5 Yıldızlar) Toplam Oylar: 0

Ankara; Şehircilikte Arabesk Değil, Araplaşan Bir Yozlaşma İçindedir.

0 0

Şeker bayramında İstanbul’dan gelen konuklarımla, Ahmet Taner Kışlalı parkında gezinirken; arkadaşım bulvar üzerindeki tabelayı okuma zorluğu içinde bana gösterirken, nasıl cevap vereceğimi bilemedim. Çünkü, Ankara’da bu tip gelişmeleri kanıksar olmuştuk. Arkadaşımın eşi bu tuhaf ve çok uzun ismin üçüncü parçasını tanımıştı. ”Bangladeş devlet başkanı” dedi.

Çayyolu’nun bir sakini olarak, zaman içindeki tepkileri aktarmaya çalıştımsa da, endişelerini gideremedim. Semtin duyarlı örgütü, Çayyolu Platformunun etkili girişimlerini, Bulvarın ismine tepki gösteren sakinlerin, tepki tabelası yaptırarak "Cumhuriyet Devrimlerinin Bekçisiyiz Bulvarı" diye değiştirdiğini aktardığımda, “Sonuç” dedi. Tabi ki sonuç yoktu. Belediye yönetimlerinde “dediğim dedik” anlayışıyla kendi isimlerini dahi sokaklara koyanların dayatmacı uygulamalarıyla kamuoyu sindirilmişti.

Ankara’da olduğu gibi Türkiye’de giderek Araplaşan bir kültürün yozlaşmacı baskısını görmeği kanıksar olmuştur. Çayyolu’nda ana bulvara böyle bir ismi koyan zevata sormak gerekir; “efendi, siz bu ismi koyarken, batı ülkelerinde olduğu gibi, sakinlere sordunuz mu?” Hayır. “velev ki sordum” anlayışı, yukarıdan aşağıya traji-komik bir belediyecilikten ibarettir.

Büyükşehir Belediyesinin Fotoğrafı:
Ankara’daki şehircilikte kirlenmeyi ve yozlaşmayı görmek için,arada bir dışarıdan (Avrupa) çekilen fotoğraflara bakmamız gerekir. Modern Türkiye’nin başkenti diye övündüğümüz(!) Ankara’nın başkent olarak kurulduğu dönemleri görmek ve bugünle mukayese etmek için, Büyükşehir Belediyesi’nin toplu taşım araçlarında dağıttığı bir derginin içindeki “Tarihte Ankara” sayfalarına kerhen de olsa göz atmak yeterlidir.

Söz konusu dergi, belediyenin sözde yoksullara paket dağıtım hattının tanıtım aracı olmamın yanı sıra tarihi ve güncel Ankara fotoğraflarına da bir sayfada yer vermektedir. Bu işi yaparken son yıllardaki yozlaşmayı da ortaya koymaktadır.

1923’ten itibaren Ankara’da modern şehirciliği başlatan ünlü mimar ve heykeltıraşların çizgileri giderek kaybolurken, şehrin silueti değişmektedir (TMMOB’ yayını olan; “Ankara’da ki Tarihi Binaların Kimliği” adlı kitapçık görülmeye değer).

Kızılay-Güven Park’ta Avusturyalı mimar Holzmeister’in yaptığı Zafer anıtı bakımsızlıktan, mezbele haline gelen park içinde görünürlüğünü yitirmeye yüz tutmuştur, amaçta budur.

Sayısız örnekler içinden, Selçuklu dönemine ait zarif bir taş yapı olan “Ak Köprü” ve daha nice eserler adeta maksatlı bir şekilde bataklık içinde kaybolmaktadır.

Kültür Bakanı Günay’ın göreve geldiğinde TV’de söz verdiği, Tarihi Meclis Binasının etrafındaki büfe ve seyyar satıcıların işgaline son vermesi çalışmaları sonuçsuz kalırken, cumhuriyetin kurulduğu yüce makamın bahçe duvarları satıcı tezgahlarıyla özellikle hafta sonları bir panayır görünümündedir.

Tandoğan meydanında bir oldu bittiyle depoya kaldırılan ”Su Perisi” heykeli yerine koyulan betonarme fincan bardak ve kedi köpek figürleriyle farklı bir şehircilik anlayışı yansıtılırken evrensel sanat,”tükürürüm böyle sanata” anlayışıyla sırra kadem basmıştır.

Atatürk bulvarı ve GMK bulvarının bir kısmının orta yerinde inşa edilen kademeli su arkı ve fıskiyeler, susuzluk yaşayan bir şehirde sadece Araplaşmanın bir örneği olarak durmaktadır.

Atatürk Bulvarı üzerinden, Cinnah Caddesi boyunca yürümenin keyfini bilmeyen bir Ankaralı düşünmek mümkün müdür. İnsanların kol kola yürüdüğü güzelim yollar, transit alt geçitlerle daraltılırken yürüme ve konuşma özgürlüğü ellerinden alınmıştır.

Bir yılan hikayesi olan Ankara amblemi mahkeme kararlarına rağmen, dayatmacı bir şekilde beton kalıplarla aktarılan yerlerde gizemli bir korunmaya alınmıştır.

Başkentlerin Mukayesesi:
Ankara’da şehirciliğin neden gelişemediğini mukayese için ille de Paris,Viyana gibi örneklere gerek yok, Sovyetler birliğinden ayrılan Doğu Avrupa başkentleri yada Orta Asya’daki başkentlere bakmak çok daha kolay olacaktır. On yılda büyük değişiklik kazanan; Bakü, Almata, Taşkent gibi şehirler, çağdaş atılımlar gösterirken, Ankara’nın alt geçitlerle çağ atladığını iddia edenlere gülerler.

Türkiye genellemesinde;İstanbul’daki birkaç gökdelenle övünenlere, Hong Kong ve Singapur’un siluetini yansıtan fotoğraflara bakmalarını salık veririz. İstanbul’u bin yıllık tarihi kent diye abartarak, doğulu övgü dizicilikle, (aşağılık duygusu) olimpiyatlara aday gösterdiğimizi hatırlarsak, sokakları lahmacun kokan ve kendi kendimize koyduğumuz adıyla “dünya kenti” İstanbul’un Ortaköy’ünde, Eminönü’nde kollarından çekerek müşteri avlayan fesli şalvarlı garsonların yozlaştırdığı Araplaşmayı kimse yadsıyamaz.

Alman Spiegel dergisinin son sayısına kapak olan iki Türk kızının fotoğrafları arasında fark, Nişantaşı’nın sarışınları değil, adeta Bağdatlı hatunları anımsatırken, derginin üzerindeki “Türkei” yazısı dahi Arap harf grafiği ile hazırlanmıştır. Kendi çabalarımızla getirmeye çalışılan noktada, biz kendimizi her türlü objede nasıl tanıtmaya çalışırsak, başkaları da bizi öyle algılamaktadır. Gerçek budur.

Kim ne derse desin, Ankara ve İstanbul başta olmak üzere kentlerimizin içine düştüğü görsel kirlilik ve yozlaşmanın nedeni, çağ gerisi anlayış ve yönetim bozukluğudur.

Bir grup mutlu azınlığın içselleştirdiği gibi; ne Nişantaşı İstanbul’dur, nede Tunalı Hilmi, yada Çayyolu Ankara’dır. Her iki kentin fotoğrafında son yıllardaki kirlilik ve yozlaşmayı yakından görmek için, Spiegel dergisine bakmak yeterlidir.

Sonuç ve Yılan Hikayesi Yanlışlıklar:
Çayyolu metro inşaatı, yerel seçimlerin yaklaşmasıyla potansiyel rey deposu olarak ümit edilen Sincan’a önceliğinin verileceği basından öğrenilirken, Ankara’nın, hatta Türkiye’nin iyi yönetilmediği bilinmektedir.

Yirmi birinci yüzyılda, duyarlı insanların, sadaka anlayışıyla sindirildiği ve teslim alındığı bir ortamda, belediye başkanları top dağıtmakla, erzak ve kömür dağıtmakla siyaset yapabilmenin aczi içindedir. Bu yanlışlığı giderecek yegane dinamik medeniyettir, çalışmaktır, üretmektir.

Şehir plancılığında ve mimaride öncelikli kural, çevreye uyum ilkesiyle çelişen ve tam bir gece kondu yığını olan “Gökkuşağı” projesi, sözde metro geçidinin tamamlanmasıyla çalışabileceği var sayılarak utanç abidesi olarak eskimeye bırakılmıştır.

Mithatpaşa ve Meşrutiyet caddeleri üzerinde trafik ışıklarına rağmen inşa edilen, hiç bir estetiği ve fonksiyonu olmayan sözde üst geçitlerin, ne işe yaradığını anlamakta zorlanmaktayız. İşin kötüsü; her haliyle çağdışı olan, bu demir yığınlarını “kaldırayım” demekte kimsenin aklına gelmemektedir. Yaşlı ve engelli insanlar için tehlike arz eden bu üst geçitlerin işleyişinde yasal engeller mevcuttur.

Türkiye BM'de imzaladığı; “Engelliler Hakkı Sözleşmesi”ne ilk imza atan ülkelerden biri olarak yerel yönetimleri sorumlu kılmıştır. Ama kim duyacak, kim dinleyecek…

Paylaş
  • Twitter
  • del.icio.us
  • Digg
  • Facebook
  • Technorati
  • Reddit
  • Yahoo Buzz
  • StumbleUpon

Hiç yorum yok...

Bilgi! Maalesef sadece kayıtlı ve giriş yapmış kullanıcılar yorum gönderebilir. Giriş yapın veya Kayıt olun.